Artık buraya yazmamaya karar verdim.
Bu böyle kalır sanırım.
Ya da ne kadar saçmalağıma bakarım , çok saçmalamışsam diğeri gibi bunuda kapatırım.
93 yayını falan sildim hatta.
Neyse kalın sağlıcakla.
To be made of glass.
20 Haziran 2012 Çarşamba
28 Ocak 2012 Cumartesi
İnsanlar karamsar olmamalı bence.
Kendi açımdan söylüyorum , karamsarlıktan ani bir dönüş yaptım aslında.
Belki bu yüzdendir blogumdaki bu değişiklik.
Ama bir çok insanın yaşadığı süreç içerisinde gerek tanrıya olan inancını gerekse yaşama sebebini sorguladığına inanıyorum.
Neyse burada şöyle yapın/böyle yapın demek saçma geliyor.
Mutlu olmaya bakın yeter.
22 Aralık 2011 Perşembe
24 Ekim 2011 Pazartesi
Gören Körler
Bazen insanlar önlerindeki şeyleri bile görmeyebiliyor. Kör oluyorlar adeta. Ya da görmezden geliyorlar , ya da görüyorlar ama aldırmıyorlar. İşte en çok sinirimi bozan bu zaten.
Bakmıyorlar.Görmüyorlar.Hissetmiyorlar.
Üstüne üstlük bazı şeyleri çok kolay sanıyorlar ve karşısındaki insanı incittiğini bile düşünmüyorlar. Yapıyorlar , ediyorlar sonra da umursamıyorlar , boşveriyorlar ...
Aslında bazıları gayet iyi görüyor ve gayet iyi kör rolü yapıyor. Kendi egosunu tatmin ediyor , kendince.
İşte sinirimi bozan bazı şeylerden biri de bu ...
Bakmıyorlar.Görmüyorlar.Hissetmiyorlar.
Üstüne üstlük bazı şeyleri çok kolay sanıyorlar ve karşısındaki insanı incittiğini bile düşünmüyorlar. Yapıyorlar , ediyorlar sonra da umursamıyorlar , boşveriyorlar ...
Aslında bazıları gayet iyi görüyor ve gayet iyi kör rolü yapıyor. Kendi egosunu tatmin ediyor , kendince.
İşte sinirimi bozan bazı şeylerden biri de bu ...
18 Ocak 2011 Salı
O'na mektup yazmayı dilerdim ... Franz Kafka olurdu benim için hatta
aklımda hiç bir şey yokken yazıyorum bunları.belki umursanmayacak derecede -akla takılmayacak derecede- şeylerdir ama beni olması gerektiğinden fazla üzebiliyorlar.en küçük şeylere bile ağlayabilirim.bu bir "tiki çocuk" yada "emo çocuk" havasında algılanmamalı. duygu yoğunluğuda denilebilir -ki zaten melankolik bir kişiliğim vardır.bu da yanlış anlaşılır bazı , bazı ... ya da "melankolik" denildiğinde aklıma ilk rap vb. şeyler geldiğinden de olabilir. ama o da değil. hiç bir sebep yokken üzülebilirim ve genelde Pearl Jam-Black alıp götürür beni. bir zamanlar Requiem for a Dream film müziği olan Summer Overture'da derinden gelen bir intihar hissi verirdi. ve her şey O' dan sonra gerçekleşti ... tüm seçicilikler. "ve kuzu yedinci mühürü açtığında göğü bir sessizlik bürüdü" gibi bir olaydı bu.
O' varken ya da yokken aslında pek fark etmiyordu. bazı dönemler nerdeyse her gün konuşsakta bazen iki ayda bire bile çıkabilirdi bu.konuşmadığımız zamanın süresi arttıkça , O'na olan özlemimde artardı. ama asla samimiyetle dile getiremedim sanırım. benim tabirlerim , amlatımım , O'nun muazzam sözleri arasında adeta ezilirdi , yok olurdu. daima yetersiz olduğumu düşündürürdü bu bana. ama o umursamazdı -en azından öyle gözlemledim-. herşeye rağmen dinlerdi beni. hayal etmekten çekindiğin kadar harikaydı sanırım. o benim hakkımda bir çok şeyi benim haberim olmadan -o eski gereksiz blogum sayesinde - edinmişti. beni daima şaşırtıdı bu , evet. hiç bir türlü rahatsızlık vermezdi. izlenme ya da bir istem dışı bağlılık hisseden biri gibi. daha sonraları onun o cana yakın sözlerin etkisinde kaldığımı anlamış gibiydi bir nevi ego tatmini olarak görmedim asla. ama benim hissettiklerimi dile getiremememin yanlış anlaşılacağını anlar gibiydi . olduğumdan daha yakın konuştum ve bu tarz beni baya bi' tabiri yerindeyse "yılışık" gösterdi. elbette bunu fark etmemiş olduğunu umuyorum. tek kişi için değiştirdiğim ya da düzelttiğim konuşma tarzımın yanlış anlaşılması hayli üzerdi beni. bu tarzı O'nunla konuşmadığım iki ay içerisinde üstlendiğimi düşünürsek "iki ay içinde değişmiş" deme ihtimali çok yüksek aslında.
bu içimi kemirmedi değil . ani gidişini , dur bi' dakika ani değil diğer bir çok hata gibi bunuda kendi ellerimde hazırladım aslında. hırsım yüzünden. eğer birine sinirlenirsem ve hırsımı çıkartamazsam elimden geleni yaparım ve kavga çıkartmaya çalışırım bu çoğu zaman kırıcı olur sonucu pişmanlık getirir. ve insanı öldürebilecek silahlardan biriside pişmanlık duygusudur . herneyse geçelim bunları zaten değiştirmeye çalıştığım bir huy. bana yazamasa bile bloguma girer ve yazdıklarımı okudu hayli geç süreler sonucunda konuşsak bile bi' şekilde blogumdaki yazılar hakkında bilgisi olduğunu kanıtlardı. beni sevindirirdi çünkü beni değerli bulduğu anlamına gelirdi. beni çoğu zaman utandırırdı ve yazılarımın berbar olduğunu düşünürdüm -ki o yüzden sildim bloğumu aslında O'ndan kaçışta olabilir.-
bir şekilde konuşur ve özlem giderirdik. internet üzerindendi bu , evet. yanımda , yakınlarımda olsa bana duygularını böyle harika bi' dilde bildirirmiydi ? sanmıyorum. öylesi daha iyiydi. çünkü ; rahatça konuşabiliyorduk saatlerce ve eğer yakımda olsaydı dediğim gibi bu imkanlar olmazdı eminim. bu denli ironik yapmazdı olayı. yada paranomik -en azından benim açımdan-.
o gün yedinci mühür açıldı sanki. saçmalama vakitlerimdi sanırım ya da hırs alma ne bileyim. üstüne gittim kavga çıkarmaya çalıştım. sonra sustum ve onun zayıf noktasına adeta bir ok attım . belki önmesememiştir ama onun sakinliğinden ya da utangaçlığından yararlandım. çok utangaçtı aslında pek konuşkan değildi. kendi itiraf ederdi ve öneriler verirdim asla işe yaramazdı ama ben yorulmazdım . dediğim gibi sonunda zayıf noktası olan suskunluğuna laflar söyledim , hakaret ettim küfür içerikli değildi elbet. sustum . O' da sustu . bekledim . O' da öyle yaptı.ben gittim. O'da gitti. ben geldim . ama O' gelmedi. sekiz ay sürdü bu. bekledim .
Milena'ya Mektuplar'ı okurken aklıma geldi. sekiz , daha doğrusu beş aydan beri hiç özlemediğim kadar özledim. ilk üç ay çok berbar geçmişti çünkü. O'nunla mektuplaşmayı hayal ettim ve Milena'ya Mektupları O'na göndermeyi. 'asla olmayacak' diye içimden geçirdim ama asla üzmedi beni. O'nun dilinin Franz Kafka'nınki gibi harika olduğunu fark ettim ya da çok benzediğini.
herneyse işte.
O' varken ya da yokken aslında pek fark etmiyordu. bazı dönemler nerdeyse her gün konuşsakta bazen iki ayda bire bile çıkabilirdi bu.konuşmadığımız zamanın süresi arttıkça , O'na olan özlemimde artardı. ama asla samimiyetle dile getiremedim sanırım. benim tabirlerim , amlatımım , O'nun muazzam sözleri arasında adeta ezilirdi , yok olurdu. daima yetersiz olduğumu düşündürürdü bu bana. ama o umursamazdı -en azından öyle gözlemledim-. herşeye rağmen dinlerdi beni. hayal etmekten çekindiğin kadar harikaydı sanırım. o benim hakkımda bir çok şeyi benim haberim olmadan -o eski gereksiz blogum sayesinde - edinmişti. beni daima şaşırtıdı bu , evet. hiç bir türlü rahatsızlık vermezdi. izlenme ya da bir istem dışı bağlılık hisseden biri gibi. daha sonraları onun o cana yakın sözlerin etkisinde kaldığımı anlamış gibiydi bir nevi ego tatmini olarak görmedim asla. ama benim hissettiklerimi dile getiremememin yanlış anlaşılacağını anlar gibiydi . olduğumdan daha yakın konuştum ve bu tarz beni baya bi' tabiri yerindeyse "yılışık" gösterdi. elbette bunu fark etmemiş olduğunu umuyorum. tek kişi için değiştirdiğim ya da düzelttiğim konuşma tarzımın yanlış anlaşılması hayli üzerdi beni. bu tarzı O'nunla konuşmadığım iki ay içerisinde üstlendiğimi düşünürsek "iki ay içinde değişmiş" deme ihtimali çok yüksek aslında.
bu içimi kemirmedi değil . ani gidişini , dur bi' dakika ani değil diğer bir çok hata gibi bunuda kendi ellerimde hazırladım aslında. hırsım yüzünden. eğer birine sinirlenirsem ve hırsımı çıkartamazsam elimden geleni yaparım ve kavga çıkartmaya çalışırım bu çoğu zaman kırıcı olur sonucu pişmanlık getirir. ve insanı öldürebilecek silahlardan biriside pişmanlık duygusudur . herneyse geçelim bunları zaten değiştirmeye çalıştığım bir huy. bana yazamasa bile bloguma girer ve yazdıklarımı okudu hayli geç süreler sonucunda konuşsak bile bi' şekilde blogumdaki yazılar hakkında bilgisi olduğunu kanıtlardı. beni sevindirirdi çünkü beni değerli bulduğu anlamına gelirdi. beni çoğu zaman utandırırdı ve yazılarımın berbar olduğunu düşünürdüm -ki o yüzden sildim bloğumu aslında O'ndan kaçışta olabilir.-
bir şekilde konuşur ve özlem giderirdik. internet üzerindendi bu , evet. yanımda , yakınlarımda olsa bana duygularını böyle harika bi' dilde bildirirmiydi ? sanmıyorum. öylesi daha iyiydi. çünkü ; rahatça konuşabiliyorduk saatlerce ve eğer yakımda olsaydı dediğim gibi bu imkanlar olmazdı eminim. bu denli ironik yapmazdı olayı. yada paranomik -en azından benim açımdan-.
o gün yedinci mühür açıldı sanki. saçmalama vakitlerimdi sanırım ya da hırs alma ne bileyim. üstüne gittim kavga çıkarmaya çalıştım. sonra sustum ve onun zayıf noktasına adeta bir ok attım . belki önmesememiştir ama onun sakinliğinden ya da utangaçlığından yararlandım. çok utangaçtı aslında pek konuşkan değildi. kendi itiraf ederdi ve öneriler verirdim asla işe yaramazdı ama ben yorulmazdım . dediğim gibi sonunda zayıf noktası olan suskunluğuna laflar söyledim , hakaret ettim küfür içerikli değildi elbet. sustum . O' da sustu . bekledim . O' da öyle yaptı.ben gittim. O'da gitti. ben geldim . ama O' gelmedi. sekiz ay sürdü bu. bekledim .
Milena'ya Mektuplar'ı okurken aklıma geldi. sekiz , daha doğrusu beş aydan beri hiç özlemediğim kadar özledim. ilk üç ay çok berbar geçmişti çünkü. O'nunla mektuplaşmayı hayal ettim ve Milena'ya Mektupları O'na göndermeyi. 'asla olmayacak' diye içimden geçirdim ama asla üzmedi beni. O'nun dilinin Franz Kafka'nınki gibi harika olduğunu fark ettim ya da çok benzediğini.
herneyse işte.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)